Yazı-çizgi-edebiyat - Baskı Önizleme +- Geleneksel Tıraş Forumları (http://www.geltir.com) +-- Forum: BEYİN FIRTINASI (http://www.geltir.com/forumdisplay.php?fid=35) +--- Forum: Tıraş Dışı (http://www.geltir.com/forumdisplay.php?fid=37) +--- Konu Başlığı: Yazı-çizgi-edebiyat (/showthread.php?tid=1972) |
Yazı-çizgi-edebiyat - zorba58 - 19/02/2013 Masa da Masaymış Ha Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kâseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu uyanıklığını koydu Tokluğunu açlığını koydu. Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu Adam ha babam koyuyordu. -Edip Cansever Yazı-çizgi-edebiyat - canbaz - 14/04/2013 http://www.youtube.com/watch?v=cPeOp_fMeNk&list=PL6B85176C447E8A3A Yazı-çizgi-edebiyat - tamer26 - 14/04/2013 (19/02/2013, Saat: 03:08)zorba58 Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Masa da Masaymış Ha Hocam güzel şiirdir, iyi oldu hatırlattığınız ISLIK ÇALMAK Balıklar için deniz lazım Sevişmek için işsiz olmak Ve geceleri yatakta Duymamak için tabanların sızısını Zengin olmak lazım Oysa ıslık çalmak için Bir şey lazım değil Melih Cevdet Anday Yazı-çizgi-edebiyat - zorba58 - 09/05/2013 FRANSISCO’NUN PARA HAKKINDAKİ KONUŞMASI YAZAN: AYN RAND Aşağıdaki metin Ayn Rand’ın Atlas Silkindi adlı kitabından alınmıştır. Rearden, Bertram Scudder’ın biraz ileride, diliyle damağında “cık cık” sesleri çıkaran bir kıza söylediği sözü de duydu; “Sizi rahatsız etmesine izin vermeyin. Biliyorsunuz, para her kötülüğün kaynağıdır... O da, paranın tipik bir ürünü.” Rearden, Francisco’nun bu sözü duyabileceğini sanmamıştı, ama genç adamın ciddî ve nazik bir gülümsemeyle oraya döndüğünü gördü. “Demek paranın her kötülüğün kaynağı olduğunu düşünüyorsunuz,” dedi Francisco d’Anconia. “Peki, paranın kökünün ne olduğunu hiç sorguladınız mı? Para bir mübadele aracıdır. Ortada değiş tokuş edilecek ürünler, onları üretecek insanlar olmazsa, para da var olamaz. Para aslında, birbiriyle iş yapmak isteyen insanların, değere karşı değer verme ilkesinin maddî biçimidir. Ürününüzü gözyaşları karşılığında isteyen mızmızların, ya da onu elinizden zorla alan yağmacıların aracı değildir para. Onu ancak üretebilen insanlar mümkün kılmıştır. Bunu mu kötü buluyorsunuz? “Çabalarınıza karşılık para kabul ettiğinizde, başkalarının çabalarından doğmuş ürünler karşılığında onu elden çıkaracağınıza dair bir taahhütte bulunmuşsunuz demektir. Paraya değer katanlar, mızmızlarla yağmacılar değildir. Okyanuslar dolusu gözyaşı olsa, dünyadaki tüm silahların toplamı olsa, yine de cüzdanınızdaki kâğıtları ekmeğe dönüştürüp yarın sağ kalmanızı sağlayamaz. O kâğıt parçaları... aslında altın olması gerekirdi ya... sizin onurunuzun simgesidir. Üreten insanların enerjisinden payınıza düşendir. Cüzdanınız, çevrenizde paranın kökeni olan ahlakî ilkeler konusunda temerrüde düşmeyecek insanlar bulunduğunun kanıtıdır. Sizin kötü bulduğunuz şey bu mu? “Hiç üretimin kökenini aradınız mı? Bir elektrik jeneratörüne göz atın, bakalım kendinize onu yaratanların akılsız kabadayılar olduğunu söyleyebilecek misiniz? Tarımı ilk keşfedenlerden size miras kalan bilgiler olmaksızın bir tek tohumdan buğday çıkarın da görelim. Yiyeceğinizi yalnızca fiziksel hareketlerle bulmaya bir çalışın hele. O zaman görürsünüz ki tüm üretilen malların, dünyada oluşmuş tüm servetlerin kökeni insan zihnidir. “Ama siz diyorsunuz ki, para güçlüler tarafından, zayıfların aleyhine yaratılmıştır! Hangi güçten söz ediyorsunuz? Silah gücü ya da kas gücü değil o. Servet, insanın düşünme kapasitesinin ürünüdür. Bu durumda para, bir motoru icat eden kişi tarafından, o motoru icat etmeyenlerin aleyhine mi yaratılmıştır? Para zekiler tarafından, yoksulların aleyhine mi kazanılmaktadır? Yetenekliler tarafından, beceriksizler aleyhine mi yaratılmıştır? Yoksa hırslılar tarafından, tembellerin aleyhine mi? Para önce yaratılır, ancak ondan sonra yağmalanır ya da sızdırılır. İlk önce dürüst insanların çabalarıyla yaratılması gerekir, buna da herkes kendi yeteneği oranında katkıda bulunur. Dürüst bir insan, ürettiğinden fazlasını tüketemeyeceğini bilen insandır. “Parayla alışveriş yapmak, iyi niyetli insanların kuralıdır. Paranın dayalı olduğu kural, her insanın kendi zihnine ve kendi çabasına sahip olması kuralıdır. Para, asla sizin çabalarınızın değerini, karşılığında kendi çabasının değerini vermeye razı olmayan birine aktarmaz. Para size, mallarınızın ve emeklerinizin karşılığında, bunlara ihtiyaç duyan insanların atfettiği değeri getirir, ama daha fazlasını getirmez. Para, ticarete girişenlerin zorlamasız kararıyla, her iki taraf için de yararlı olan anlaşmalardan başka türlüsüne izin vermez. Para sizden, insanların kendi yararları için çalıştıklarını, kendi zararları için çalışmadıklarını kabul etmenizi bekler, kendilerinin sizin sefaletinizi taşısın diye doğmuş yük hayvanı olmadığını kabul etmenizi, onlara vereceğiniz şeyin ‘değerler’ olmasını, yaralar olmamasını bekler, insanlar arasındaki ortak bağın ıstırap değiş tokuşu değil, mallar değiş tokuşu olmasını sağlar. Para sizden, zaaflarınızı insanların aptallığına satmanızı değil, istidatlarınızı insanların aklına satmanızı ister, sunulanların en berbatlarını değil, parayla alınabileceğin en iyisini almanızı sağlar. Ve insanlar ticaretle yaşamaya başlayınca ve nihaî karar mercii kuvvet değil, mantık olunca, kazanan hep en iyi ürün, en iyi performans, insanoğlunun en iyi kararları ve en üstün yetenekleri olur; esasen insanın verimliliğinin derecesi de, aldığı ödülün derecesini belirler. Aracı ve simgesi para olan var oluşun kuralı budur. Siz buna mı kötülük diyorsunuz? “Ama para yalnızca bir alettir. Sizi istediğiniz yere götürür, ama sürücülüğü sizden devralamaz. Size arzularınızı tatmin etme olanağı verir, ama size yeni arzular kazandıramaz. Para, sebep-sonuç kanununu ters yüz etmek isteyen, zihnin ürünlerine el koyarak zihni silmek isteyen insanların kâbusudur. “Para, ne istediğini bilmeyen insana mutluluk satın alamaz; değer bilmeyene bir değerler kodu veremeyeceği gibi, ne arayacağına karar vermekten hep kaçınmış birine de bir amaç sunamaz. Para budalalara akıl satın alamayacağı gibi, korkaklara alkış, beceriksize saygı da sağlayamaz. Yargılarının yerine parasını kullanarak kendinden üstün olanların beyinlerini satın almaya kalkışan insan, kendinden altta olanların kurbanı durumuna düşer. Akıllı insanlar onun yanından kaçar, çevresine yalnız hilekârlarla sahtekârlar toplanır, bunu sağlayan da, o kişinin henüz keşfetmediği bir kanun olur... O kanun, hiç kimsenin kendi parasından daha küçük olamayacağı kanunudur. Siz bu nedenden ötürü mü buna kötü diyorsunuz? “Parayı miras olarak devralmaya layık insan, ancak o paraya ihtiyacı olmayan insandır. Nereden başlarsa başlasın, nasılsa kendi servetini kazanabilecek olan insandır. Eğer mirasçı, o paraya denkse, para ona iyi hizmet eder; değilse, para onu mahveder. Ama siz bu durumu seyreder, para onun ahlakını bozdu, dersiniz. Yoksa o mu paranın ahlakını bozmuştur? Değersiz mirasyediye asla imrenmeyin. Onun parası sizin değildir, zaten o parayı siz de daha iyi kullanamazdınız. O para bize paylaştırılmalı, bir parazit yerine dünyada elli parazit olmalı, diye de düşünmeyin. Bu da o servetin altında yatan ölmüş iyilikleri geri getiremez. Para, köklerinden koparılınca ölen bir canlı güçtür. Kendine denk olamayan bir akla hizmet etmez. Bunun için mi ona kötü diyorsunuz? “Para sizin sağ kalma aracınızdır. Yaşam kaynağınız hakkında vereceğiniz hüküm, kendi hayatınız hakkında vereceğiniz hükümdür. Eğer kaynak kötü ve yozlaşmışsa, kendi hayatınızı lanetlemişsiniz demektir. Parayı sahtekârlıkla mı kazandınız? İnsanların günahlarına, aptallıklarına hizmet ederek mi kazandınız? Budalalara hizmet sunmakla, kendi yeteneğinizin hak ettiğinden fazlasını elde etmeyi mi umdunuz? Bu uğurda standartlarınızı mı düşürdünüz? Hor gördüğünüz müşteriler için, tiksindiğiniz işleri mi yaptınız? Eğer öyle yaptınızsa, o zaman paranız size bir anlık, bir kuruşluk sevinç bile getiremez. O zaman satın aldığınız tüm şeyler, bir takdir değil, bir sitem haline gelir, bir başarıyı değil, bir ayıbı hatırlatır. O zaman avazınız çıktığı kadar, para kötüdür diye bağırmaya başlarsınız. Size özsaygınızı geri getiremediği için mi kötüdür? Yozluğunuzun zevkini çıkarmanıza izin vermediği için mi? Paradan nefret etmenizin kökü orada mı yatıyor yoksa? “Para her zaman bir etki olarak kalacak, sebep haline gelip sizin yerinizi hiçbir zaman almayacaktır. Para iyiliklerin ürünüdür, ama sizi iyi kılamaz, günahlarınızı telafi edemez. Para sizin, hak etmediğiniz maddî ve manevî değerleri elde etmenize yol açamaz. Paradan nefret etmenizin nedeni bu mu acaba? “Yoksa siz, her kötülüğün başı, paraya duyulan aşktır mı demek istemiştiniz? Bir şeyi sevmek demek, onun doğasını bilmek ve sevmek demektir. Parayı sevmek de, içinizdeki en iyi güçleri yaratanın o olduğunu, kendi çabanızı, insanlar arasındaki en parlak kişilerin çabalarıyla değiştirmenizin anahtarının da o olduğunu bilmek ve bunu sevmektir. Paradan nefret ettiğini en yüksek sesle haykıran kişi, kendi ruhunu beş kuruşa satmaya en teşne olan kişidir, o zaman nefret duymakta da haklı sayılır. Parayı sevenler onun uğruna çalışmaya isteklidir. Onu hak edebilecek yetenekleri olduğunu bilirler. “İsterseniz size insanların karakterlerine dair bir ipucu vereyim: Parayı lanetleyen insan, onu şerefsizce elde etmiştir; ona saygı duyan insan, hak ederek kazanmıştır. “Biri size paranın kötü olduğunu söylüyorsa, o insandan canınızı kurtarırcasına kaçın. O söz, yaklaşan bir yağmacının ayak sesidir. İnsanlar yeryüzünde bir arada yaşadıkça ve ihtiyaç da birbirleriyle iş yapma yönünde oldukça... eğer parayı terk ederlerse tek alternatifleri bir silahın namlusu olur. “Ama eğer para kazanmak ya da onu muhafaza etmek istiyorsanız, bu iş sizden en yüksek değerleri bekler. Cesareti, gururu ya da öz saygısı olmayan insanlar, paralarını hak ettiklerine inancı olmayan, onu canı gibi korumaya niyeti olmayan insanlar, zengin oldukları için özür dilemeye kalkanlar... uzun süre zengin kalmayacaklardır. Yüzyıllardır kaya oyuklarına saklanan yağmacı takımının doğal yemleridir onlar. Servet sahibi olduğu için suçluluk duyan, özür dilemeye kalkan adamın kokusunu aldıkları anda deliklerinden çıkmaya başlarlar. Çabucak onu bu suçluluk duygusundan kurtarmaya çalışırlar... Sonunda canını da alırlar... O da, bunu hak etmiştir. “Bir de çifte standartlı insanların yükselişini göreceksiniz. Bunlar kuvvete dayanarak yaşarlar, ama yağmalayacakları servetin yaratılması için de ticaretle yaşayanlara ihtiyaçları vardır. Bunlar iyiliklerin asalaklarıdır. Ahlaklı bir toplumda bunlar suçlu sayılır, sizi onlara karşı korumak için yasalar, yönetmelikler çıkarılır. Ama bir toplum, haklı suçlular, yasal yağmacılar yaratmaya başlarsa, savunmasız kurbanların servetini çalan bu kişilere karşı bir önlem almazsa, o zaman para, kendini yaratanın intikam aracı haline gelir. Bu yağmacılar, savunmasız insanları soymanın bir tehlikesi olmadığını sanırlar, çünkü o kişilerin savunma mekanizmalarını yok edecek yasaları çıkarmışlardır. Ama ele geçirdikleri servet de, daha başka yağmacılar için mıknatıs işlevi görmeye başlar, yeni gelenler de serveti, ilk çalanların elinden, aynı yolla çalarlar. Böylece yarışı kazanan, üretimde en yetenekli olan değil, gaddarlıkta en acımasız olandır. Kuvvetin standart haline geldiği yerde, katil her zaman yankesiciyi yenecektir. Ondan sonra da medeniyetin kendisi ortadan kalkar, yerini harabelere ve katliamlara bırakır. “O günün yaklaşıp yaklaşmadığını bilmek mi istiyorsunuz? Paraya bakın. Para, toplumsal değerin barometresidir. Ticaretin, iki tarafın rızasıyla değil de, zorlamayla yapıldığını görürseniz, üretebilmek için hiçbir şey üretmeyen insanlardan izin almanız gerektiğini görürseniz, paranın mal alıp satanlara değil de, ikramlar, iltimaslar alıp verenlere doğru aktığını görürseniz, insanların çalışmayla değil de, nüfuzla zenginleştiğini gözlemlerseniz ve yasalarınız da sizi bütün bunlardan korumuyorsa, tam tersine, o insanları size karşı koruyorsa, yolsuzluğun ödüllendirildiğini, dürüstlüğün kendini feda etme anlamına geldiğini anlarsanız, toplumunuzun yazgısının yok olmak olduğunu anlarsınız. Para öyle soylu bir araçtır ki, silahla rekabet etmez, gaddarlıkla anlaşmaz. Bir ülkenin, yarı hak, yarı yağma ortamında yaşamını sürdürmesine izin vermez. “İnsanlar arasında yokediciler belirdiğinde, onların ilk yaptıkları şey parayı yok etmektir, çünkü para, insanların koruyucusu ve ahlakî düzenin temelidir. Yokediciler altınları yakalar, sahibine kalp bir kâğıt yığını bırakırlar. Bu bütün nesnel standartları öldürür, insanları rasgele kriterler koyanların kaypak gücüne teslim eder. Altın nesnel bir değerdi, üretilen servetin dengiydi. Kâğıt, var olmayan bir servetin üzerine konmuş ipotektir, silahı da o serveti yaratması beklenen kişilere çevirir. Kâğıt, yasal yağmacıların, kendilerine ait olmayan bir hesaptan kestiği çektir ve kurbanların değerleriyle ödenecektir. O çekin karşılıksız çıktığı, üzerinde ‘hesapta para yok’ damgasıyla geri döndüğü günden kaçının. Kötülüğü var olmanın aracı haline getirdiğinizde, insanların iyi insanlar olarak kalmasını sakın beklemeyin. Ahlaksızların yemi haline gelmek üzere hayatlarını feda etmelerini beklemeyin. Üretim cezalandırılır, yağmalar ödüllendirilirken, onların üretim yapmasını bekleyemezsiniz. ‘Dünyayı kim mahvediyor?’ diye de sormayın. Siz mahvediyorsunuz. “Dünyanın en üretken uygarlığının en büyük başarıları arasında durmuş, bu uygarlık niçin çöküyor diye merak ediyorsunuz, oysa siz onu besleyen kanı, yani parayı lanetlemektesiniz. Geçmişte vahşiler paraya ne gözle baktıysa, siz de o gözle bakıyorsunuz, ondan sonra da balta gitmemiş ormanlar neden üstümüze üstümüze geliyor, kentlerimizi yutmaya kalkıyor, diye merak ediyorsunuz. İnsanlık tarihi boyunca para, her zaman şu ya da bu isim altında ortaya çıkan yağmacılar tarafından çalındı. Bunların adları değişse de, yöntemleri hep aynı kaldı. Serveti kuvvet kullanarak kaptılar ve üretenleri kıskıvrak, horlanan, şerefsizleştirilmiş kurbanlar durumuna soktular. Paranın kötü olduğuna dair, kendinizi haklı göre göre sarf edip durduğunuz o cümle, aslında köle çalıştırarak servet edinilen çağlardan kalmış. O köleler, bir zamanlar biri tarafından keşfedilmiş hareketleri tekrar tekrar yapadurmuş, yüzyıllar boyunca hiçbir şey bir adım bile ilerlememiş: Üretim güç kullanarak yönetiliyorsa ve servet fetihle ediniliyorsa, o zaman fethedilmeye değer pek fazla şey yok demektir. Bununla birlikte, durgunlukla, açlıkla geçen yüzyıllar boyunca insanlar hep yağmacıları, kılıçların aristokratlarını, doğuştan aristokratları, mevki aristokratları olarak baş tacı etmiş, asıl üretenleri de köle diye, tacir diye, dükkâncı diye... ve sanayici diye horlamış durmuşlardır. “Eğer bana Amerikalıların en fazla gurur duymaları gereken şeyin ne olduğunu sorarsanız, bunun, ‘para yapmak’ sözünü icat etmeleri olduğunu söylerim, çünkü bu, diğer her şeyi de içeriyor. Daha önce dünyanın hiçbir ulusu ya da dili, bu sözü kullanmamıştır. İnsanlar serveti her zaman statik bir varlık olarak düşünmüş, ya ona el konur, ya dilenilir, ya miras kalır, ya paylaşılır, ya yağmalanır ya da ikram olarak verilir, demişlerdir. Servetin önce yaratılması gerektiğini ilk anlayanlar Amerikalılar olmuştur. ‘Para yapmak’ sözü, insanlık ahlakının temelini yansıtmaktadır. “Ama yine de, yağmacı kıtalarda yaşayan çürümüş kültürler, Amerikalıları bu söz yüzünden kınamışlardır. Şimdi de yağmacı kesimi, en gurur verici başarınızı bir utanç olarak, zenginliğinizi bir suç olarak, büyük sanayicilerinizi kapkaççı olarak, harika fabrikalarınızı kas gücünün eseri olarak, Mısır Piramitleri gibi kırbaç altında inleyen köleler tarafından yapılmış gibi görmenizi istemektedir. Size doların gücüyle kırbacın gücü arasında hiçbir fark görmediğini söyleyen hain, bu farkı kendi kıçında hissederek tanımalıdır..., ki kanımca tanıması da yakındır. “Paranın tüm iyi şeylerin kaynağı olduğunu keşfedeceğiniz güne kadar, kendi mahvoluşunuzu davet ediyorsunuz demektir. Para insanların birbiriyle iş yapma aracı olmaktan çıktığı gün, insanlar paranın aracı haline gelir. Ya kan, kırbaç, silah... ya da dolar. Kendiniz seçin. Bunların dışında bir seçenek yok, zamanınız da tükeniyor.” Yazı-çizgi-edebiyat - zorba58 - 30/08/2013 -Aşağıdaki çizimler Berk Öztürk adlı sanatçıya aittir- Yazı-çizgi-edebiyat - zorba58 - 21/09/2013 ARKADAŞ DÖKÜMÜ Evvela dişlerimiz döküldü Sonra saçlarımız Arkasından birer birer arkadaşlarımız Şu canım dünyanın orta yerinde Yalnız başına yapayalnız Kırılmış kolumuz, kanadımız Tatlı canımızdan usanmışız Bir şüphedir sarmış yüreğimizi Bir şüphedir demir atmış ciğerimize Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun Bir çalım bir kurum hepimizde Nereden inceyse oradan kopsun Bu canım dünyanın orta yerinde Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar İşte: Hamsiler sürü sürü Arılar bölük bölük geçer Leylekler tabur tabur Ya bizler? Eşref-i mahlukat! .. Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur Bizler sürü sepet Yalnız birbirimizi öldürmüşüz Bedri Rahmi EYÜBOĞLU Yazı-çizgi-edebiyat - zorba58 - 01/10/2013 Hollanda’da bulunan Delft Teknoloji Üniversitesi, yangında kaybettikleri kütüphaneleri yerine 1997 yılında bu yeraltı kütüphanesini yapmış. Büyük bir çim alanın altında bulunan kütüphanenin girişinde yangından kalan kitaplarla oluşturulmuş bir masa ziyaretçileri karşılıyor. Kütüphanenin ortasında koni şeklinde ışık giren bir alan tasarlanmış ve bu sayede kütüphane yeraltında olmasına rağmen hayli aydınlık bir görünüme sahip. Yazı-çizgi-edebiyat - zorba58 - 24/11/2013 Her sabah nereye gittiğini bilmeden bir işe giden, her akşam nereden çıktığını bilmeden bir işten çıkan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği işi yapan, sevmediği kişilerle yaşayan, kalabalıklar yüzünden yaşamaya karşı ne bir sevgi, ne de bir sevgisizlik işareti olmadan gelip geçen, her akşam evinin dört duvarı arasına sanki bir mezara girermiş gibi giren, gecelerini bir sıkıntı yorganının altında yalnız ya da yabancı bir gövdeyle geçiren bütün ölü kentlerin ölü doğmuş çocukları! Size bu ölü yaşamı hazırlayan "sermaye sahibi egemen sınıftır" bu acımasız oyunun varlığı siz izin verdiğiniz sürece sürecektir. -Maksim GORKİ- Yazı-çizgi-edebiyat - martin - 10/12/2013 Merhaba sevgili dostlar Geleneksel tıraşa ilişkin ve forumumuza da atıf yapan bir öyküm izedebiyat adlı edebiyat sitesinde yayına girdi. Meraklı arkadaşların okumlarını ve yorumlarını beklerim şimdiden teşekkürler link: http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=116323 Yazı-çizgi-edebiyat - hergele - 10/12/2013 martin amca bir nefeste okudum, çok beğendim. Kalemine sağlık.... Diğer öykülerini de uygun bir zamanda okuyacağım.. |