28/10/2016, Saat: 03:53
(Son Düzenleme: 28/10/2016, Saat: 10:07, Düzenleyen: Dr.Fahrenheit.)
Benim kahve ile samimiyetim üniversitede ilk asistan kaldığım 10 sene öncesine dayanıyor. O zamanki oda arkadaşım evden kullanılmayan bir Siemens filtre kahve makinesi getirmişti. Önce ödevler sonra da tez derken kahve makinesi fakültede geçirdiğim uykusuz gecelerin kurtarıcısı oldu. Market'ten alınma vakumlu öğütülmüş kahve ile başlayan maceram Tchibo kahvelere yönelirken, oda arkadaşım ile odalarımız ayrılınca bir kahve makinesi almam gerekti. Bir akşam üzeri gönül işlerinden bedbaht bir vaziyette Kadıköy'de gezinirken birden alış veriş yapmamın ruhuma iyi gelebileceğini düşündüm Tam o sırada Bosch TKA6631 makine ile karşılaştım ve satın aldım.
2010 yılına geldiğimizde ise bir meslektaşım ofise heyecanla girerek çok uygun bir fiyata espresso makinesi bulduğunu, derhal almam gerektirğini söylüyordu. Biraz mırın kırın etsem de dayanamadım ve sonradan efsane haline gelen, orijinali Gaggia üretimi olan Beko BKK2170 espresso makinesini aldım. Almasına aldım ama ailemle yaşadığım evde bu makineyi kullanmayı düşünmüyordum. Bu nedenle makine 2012 yılına kadar çatı arasında kullanılmayı bekledi.
2012 Ocak'ında evlenip de kendi evime geçince Beko'yu da aktif olarak kullanmaya başladım. Önce yanına Sözen el değirmeni aldım ve khveler.net'i keşfettim. Bu sayede öğütülmüş kahvenin de ötesine geçiyor ve taze kavrulmuş kahve çekirdeklerinin demleme öncesi öğütülmesinin ne kadar önemli olduğunu anlıyordum.
2014 yılında artan reflü ve mide fıtığı ataklarım nedeniyle kahve keyfini sınırlamak zorunda kaldım. O zamandan bu zamana severek ama sınırlı tüketebiliyorum. Neyse, o sene yaptığımız bir ABD seyahatinde bir Aeropress ile Cusinart marka bir öğütücü aldım. Aldığım öğütücünün Sözen kadar iyi öğütme yapamayacağını biliyordum ama artık eve 2-3 kişi geldiğinde, herkes kahvelerini köpürtürken ben kan-ter içinde çekirdek çekmekten sıkıldığım için işime yarayacağını düşünüyordum. Meğerse Cusinart'ın tek eksisi bu değilmiş. 110 volt gerçeğini gözardı etmiş ben; Türkiye'ye gelince bir öğütücü parası da voltaj çeviriceye verince anladım. Bir müddet Sözen rafa kalktı ve Cusinart espresso için yetersiz ama günü kurtaracak öğütümler gerçekleştirdi.
2015'te ise yine bir çılgınlık yapıp Breville'in kampanyasından faydalandım ve "iyinin altı" bir öğütücü fiyatına BGC820 öğütücü ve 800ES espresso makinesini aldım. Forumdaki bir çok arkadaşın hata olarak gördüğü üzere BKK2170'i sattım. Gerçi aradan 2 seneye yakın zaman geçti ve asla bu hamlemi hata olarak görmedim çünkü Breville eksiklerine rağmen (standarttan ufak ve basınçlı porta filtresi vs.) Beko'dan microfoam konsunda çok çok daha iyi performans veriyor ve midem espressoyu kaldırmadığı için latte performansı benim için daha önemli. Bu arada evde boşa çıkan Cusinart öğütücümü de okula transfer ettim. Bu sayede okulda da çekirdek olarak kahve tüketmeye başladım.
2014'e kadar aylık 1kg'ı geçen tüketimim son yıllarda 250gr'lara kadar düştü. Ama yine de kahve ile aramızda bıçak sırtında gezen, kararında aşk dolu, kararı geçince yaralayıcı bir ilişkimiz var.
Edit: Uyku sersemi birimler biraz karismis. Duzelttim.
2010 yılına geldiğimizde ise bir meslektaşım ofise heyecanla girerek çok uygun bir fiyata espresso makinesi bulduğunu, derhal almam gerektirğini söylüyordu. Biraz mırın kırın etsem de dayanamadım ve sonradan efsane haline gelen, orijinali Gaggia üretimi olan Beko BKK2170 espresso makinesini aldım. Almasına aldım ama ailemle yaşadığım evde bu makineyi kullanmayı düşünmüyordum. Bu nedenle makine 2012 yılına kadar çatı arasında kullanılmayı bekledi.
2012 Ocak'ında evlenip de kendi evime geçince Beko'yu da aktif olarak kullanmaya başladım. Önce yanına Sözen el değirmeni aldım ve khveler.net'i keşfettim. Bu sayede öğütülmüş kahvenin de ötesine geçiyor ve taze kavrulmuş kahve çekirdeklerinin demleme öncesi öğütülmesinin ne kadar önemli olduğunu anlıyordum.
2014 yılında artan reflü ve mide fıtığı ataklarım nedeniyle kahve keyfini sınırlamak zorunda kaldım. O zamandan bu zamana severek ama sınırlı tüketebiliyorum. Neyse, o sene yaptığımız bir ABD seyahatinde bir Aeropress ile Cusinart marka bir öğütücü aldım. Aldığım öğütücünün Sözen kadar iyi öğütme yapamayacağını biliyordum ama artık eve 2-3 kişi geldiğinde, herkes kahvelerini köpürtürken ben kan-ter içinde çekirdek çekmekten sıkıldığım için işime yarayacağını düşünüyordum. Meğerse Cusinart'ın tek eksisi bu değilmiş. 110 volt gerçeğini gözardı etmiş ben; Türkiye'ye gelince bir öğütücü parası da voltaj çeviriceye verince anladım. Bir müddet Sözen rafa kalktı ve Cusinart espresso için yetersiz ama günü kurtaracak öğütümler gerçekleştirdi.
2015'te ise yine bir çılgınlık yapıp Breville'in kampanyasından faydalandım ve "iyinin altı" bir öğütücü fiyatına BGC820 öğütücü ve 800ES espresso makinesini aldım. Forumdaki bir çok arkadaşın hata olarak gördüğü üzere BKK2170'i sattım. Gerçi aradan 2 seneye yakın zaman geçti ve asla bu hamlemi hata olarak görmedim çünkü Breville eksiklerine rağmen (standarttan ufak ve basınçlı porta filtresi vs.) Beko'dan microfoam konsunda çok çok daha iyi performans veriyor ve midem espressoyu kaldırmadığı için latte performansı benim için daha önemli. Bu arada evde boşa çıkan Cusinart öğütücümü de okula transfer ettim. Bu sayede okulda da çekirdek olarak kahve tüketmeye başladım.
2014'e kadar aylık 1kg'ı geçen tüketimim son yıllarda 250gr'lara kadar düştü. Ama yine de kahve ile aramızda bıçak sırtında gezen, kararında aşk dolu, kararı geçince yaralayıcı bir ilişkimiz var.
Edit: Uyku sersemi birimler biraz karismis. Duzelttim.