16/06/2013, Saat: 23:39
http://www.lanaturel.com/products_TR.asp?id=461
metin url : http://www.lanaturel.com/yzr_TR.asp?id=9&yid=8
Temiz bir insanın doğal kokusunun güzelliği ve çekiciliğini bir tarafa bırakırsak, güzel kokulardan hoşlanmayan hiçbir insan yoktur. Bebeklerin hemen tamamının birbirine benzer çok özel bir kokuları olduğunu hepimiz biliriz. Her ne kadar erişkinler arasında da bebek gibi kokanlar varsa da ergenlik çağından itibaren hormonal salgıların etkisi ile derideki ter ve yağ bezlerinin salgısı sonucu her erişkin insanın kendisine çok özel bir vücut kokusu gelişir. Samuel Beckett; “insanlar istedikleri kadar temiz yıkansınlar, mis gibi kokular sürünsünler yine de kokuyorlar” demiştir.
İnsan burnu çok hassas olmadığı için bu koku farklılıklarını algılamayabilir ancak koku duyuları insanlara kıyasla çok gelişmiş canlılar bu farkı kolaylıkla algılayabilirler. İnsan kokusunu belirleyen faktörler başta deri ekleri salgıları olmak üzere tüm vücut dış salgıları ve deri üzerindeki mikroorganizmaların (bakteri ve mantarlar) bu salgı ortamında çoğalmaları sonucu salgılar ile mikroorganizmalar arasındaki etkileşimdir. Elbette vücut temizliğine gösterilen özen bu kokunun iyi ya da kötü olarak algılanma niceliğini belirleyen en önemli etmendir. Tüketilen yiyecekler de insan kokusunu belirleyici faktörlerdendir.
İlk modern parfüm 1370 yılında “Macaristan Suyu” adı ile kokulu yağlardan ve alkolden üretilmiştir. Bileşiminde lavanta yağı ve biberiye bulunan bu madde bir keşiş tarafından Macaristan'ın yaşlanmakta olan Kraliçesi Elizabet için, söylendiğine göre, güzelliğini sonsuza dek koruyacağı güvencesi ile üretilmişti. Böylece 72 yaşındaki Kraliçe Polonya Kralını hemencecik baştan çıkarmış olmalı.
Josephine Bonapart zamanının en çok parfüm kullanan kadınlarından birisiymiş. Özellikle koyu misk kokularını seçermiş. Kocası Napolyon bu yoğun kokulardan hoşlanıyor olmalıydı ancak yine de burnuna en çok karısının doğal kokusu hoş geliyormuş ki İmparator'un karısına “...yıkanma,sana geliyorum” diyerek aşk yapma haberi verdiği anlatılmaktadır.
17.Yüzyılda Prag'da zina yapanları kokularından tanıyabildiğini söyleyen bir rahip yaşarmış. Buffon, “koklama duyusu nesneleri şimdi bulundukları yerde de, bulunmuş oldukları yerde de gören bir gözdür” diye yazıyor ve hayvansallığa, hayvansal içgüdüye en yakın olan koklama duyusunu, bir bellek duyusu olarak yüceltiyor.
KOKLAMAK NASIL GERÇEKLEŞİYOR?
Coco Chanel, “Tüm duyular içinde, insanlarla birarada yaşayan bir kişinin sahip olması gereken en önemli duyu koklama duyusudur” demiştir. Chanel bunu ticari kaygılarla mı söyledi pek bilinmez ama bu sözün doğru olduğunu belirtmeliyiz. Zira beynimize en yakın organımız koku almamızı sağlayan burnumuzdur. Burnumuzun üç önemli fonksiyonu vardır. Bunlar soluk almak, koklamak ve ses çıkarmamıza yardımcı olmak olarak özetlenebilir. Burnumuz soluduğumuz havayı temizler, nemlendirir, ısıtır ve alt solunum yollarına gönderir. Esas olan burundan solumaktır ki burun solunumu herhangi bir nedenle bozulduğu takdirde başta üst solunum yolu hastalıkları olmak üzere bir çok hastalık kapımızı çalar. Solunan havadaki koku partikülleri burnumuzdan geçerken burun tavanındaki koku sinirlerini kimyasal olarak uyarır ve bu uyarı beynimiz koku sinirleri aracılığı ile hemen taşınır ve koku algılanmış olur. Direkt ve en kısa yolla beynimize ulaşan sinirler koku sinirleridir.
Koku nedir? Koku nesnelerden etrafa yayılan moleküllerdir. Canlı cansız her şey koku yayabilir.
Her canlının koku algılama yeteneği farklı farklıdır. Yunuslar hiç koku almazlar yani ANOSMAT’ tırlar. Som balıkları yunusların aksine mükemmel bir koklama duyusuna sahiptirler. Aynı şekilde tavşanlar ve köpekler de çok yetenekli olup MAKROSMAT’ tırlar. Çoban köpeklerinin burunlarında insanınkinden 22 kat daha fazla koklama hücresi vardır ve insanlar MİKROSMAT’ tırlar.Yani insanın diğer canlılara kıyasla kötü bir burnu vardır. Hayvanlar kendi türleri arasındaki anlaşmayı sağlamak için koku izleri (kimyasal işaretler) bırakırlar. Böğrünü insanın bacağına sürten bir kedi bu insanı kendi kokusu ile işaretler, bal arısı besin kaynaklarını işaretler. Karıncalar arkalarında koku yolları bırakırlar.
Evrim tarihi açısından bakıldığında koklama duyusu görme ve işitme duyusundan daha eskidir. Bu duyu duyularımız arasında en dolaysız olanıdır. Koklama dokusu ile beyin arasında bir ara istasyon yoktur.
İnsanlar mikrosmat oldukları halde koklama duyusu çok gelişmiş olanlar vardır. Bir parfüm yaratıcısı, ki uzmanlık alanında bunlara “burun” denir, 3000 farklı koku notasını birbirinden ayırtedebilir. Bu insanların başka insanlarda olmayan bir tür koku belleği vardır. Bu insanlar koku kombinasyonlarını tasarlayabilir ve aklında tutabilirler. Parfümcülerin çoğu erkek olduğu halde kadınların koku duyusu erkeklere göre çok daha fazla gelişmiştir. En mükemmel koku yetileri olanlar 20 yaş civarındaki genç kadınlardır.
Nasıl ki tat duyumuz acı, ekşi, tatlı, tuzlu olarak dört ana gruba ayrılmakta ise; kokuları da Aristotales altı gruba ayırmıştır. Bunlar tatlı, ekşi, keskin, yağlı, acı ve pis kokudur.
PARFÜMÜN TARİHÇESİ
Modern anlamdaki ilk parfümü 10.yüzyılda yaşamış olan zamanının büyük tıp bilgini İBNİ SİNA üretmiştir. Kokulu yağları ve gül suyunu çiçeklerden damıtarak elde eden ilk kişi İbni Sina'dır. Daha sonra Haçlılar seferlerinden Avrupa'ya dönüşlerinde parfümü Avrupa'ya götürmüşlerdir. Parfüm o dönemlerde evlere ve gül demetlerine serpiliyordu. Çoğu kez bir yan iş olsa da parfümcülük mesleği Fransa'da daha 12.Yüzyılda vardı. Çünkü bilinen ilk parfümcülük mesleği ruhsatları o tarihlerden kalmadır. Bugünkü anlamı ile parfümler, yani alkol ihtiva edenler, Avrupa'da ancak 14.yüzyılda ortaya çıktılar. 1200 yılı dolaylarında Fransız çerçiler ağırlıklı olarak koku kesecikleri ve doldurulmuş kokulu süs kuşları ile dolaşıyorlardı. Alkolün çözücü özelliği sonunda yaygın bir bilgi haline gelince bu özellik lavanta ve biberiye suyu yapımında denendi. İyi Philip namlı hükümdar bu yeni lüks ürünün anısına gül suyu işeyen erkek çocuk anıtı diktirmişti. 19.Yüzyıl parfümcülüğün altın çağı idi.
PARFÜM NASIL YAPILIR ?
Parfüm karışık bir yapıdır. Parfümcü bir müzisyene benzer, yani çalışmasının sonunda bir beste ortaya çıkar. Roma döneminde tüm kokulara “Per Fum Um” deniliyordu. Parfümler güzel kokma isteğinden doğmuşlardır. Parfüm yapımında kullanılan maddeler esas itibari ile üç ana kaynaklıdırlar. Koku maddeleri bitkisel,hayvansal ve sentetik olabilirler.
BİTKİSEL KOKU KAYNAKLARI:
Bitkiler metabolizmaları sonucu koku maddelerini yapılarında değişik bölümlerde depo ederler. Koku maddeleri yapraklarda, çiçeklerde, meyve, meyve kabukları ve tohumlarda, gövdede ve gövde kabuklarında ve köklerde bulunabilir. Bunlar esas olarak uçucu yağ asitleridirler (aromatik maddeler). Örnek vermek gerekirse:
Yaprakları kokanlar: Kekik, Okaliptüs, Itır, Lavanta, Biberiye, Defne, Nane
Çiçekleri kokanlar: Gül, Yasemin, Karanfil, Nergis, Teber, Hanımeli
Meyve ya da tohumları kokanlar: Kuru Karanfil, Vanilya, Anason, Kişnişotu, Karabiber
Kabukları kokanlar: Armut Ağacı, Tarçın
Ağaçları kokanlar: Sandal Ağacı, Çam, Sedir
Kökleri kokanlar: Zencefil, Vetiver, Süsen, Zambak, Sakalotu
Meyve kabukları kokanlar: Bergamut, Limon, Portakal, Limet
Yosunları kokanlar: Meşe Yosunu
Ot olarak kokanlar: Tarhan, Ada Çayı, Kekik
İğne yaprakları ve dalları kokanlar: Ladin, Çam, Selvi
Çiçeklerden koku elde etmek hem zahmetli hem de pahalı bir iştir. Fransa'nın Grasse şehri parfüm üretiminin başkenti olarak bilinir. Bu şehirde parfüm müzesi bile vardır. Grasse'ın çiçek toplayan kadınları genelde güneş doğmadan yani güneşin en zayıf olduğu ve çiçeklerin en yoğun koktuğu saatlerde ayakta olmak zorunda idiler. En yoğun olarak öğlen ya da akşam kokan çiçekler de vardır. Bu çiçeğin hangi saatte açtıklarına bağlıdır. 1kg gül yağı elde etmek için 2000 adet güle, 1kg yasemin esansı için 6 milyon çiçeğe ihtiyaç vardır. Bu nedenlerle günümüzde parfüm yapımında doğal maddeler çok az kullanılabilmektedirler. Uzmanlar günümüzde doğal hammaddelerin dünya çapındaki koku maddesi talebinin ancak 1/3 ünü karşılayabileceğini tahmin etmektedirler. Koku maddeleri çeşitli teknikler kullanılarak bitkilerden ayrıştırılmaktadırlar. Bu konu yazının konusunu aşacağı için detaylı olarak bahsedilmeyecektir.
HAYVANSAL KOKU KAYNAKLARI:
Misk, amber, kunduz hayası, zibet başlıca hayvansal kökenli koku maddeleridir.
Çinliler miski yüzyıllar önce başağrılarına ve yılan ısırmalarına karşı kullanmışlardır. Arap camileri bugün bile hala misk kokarlar. Çünkü duvarlarının kireç badanasına bu maddeden karıştırılmıştır. Tüm koku maddeleri arasında en kalıcı ve nüfuz edici olanı misktir. Yüksek yoğunlukta çürük kokusu yayan bu kırmızı sıvı, erkek misk hayvanının cinsel salgı bezinde gelişir. Tibet ve Çin'de yaşayan bu hayvan bu maddeyi cinsel bölgesinin yakınındaki bir cepte deriden bir kesede bulundurur. Yazın hayvan ormanlarda saklanıyor ve sadece kokulu bitkilerle besleniyor. Çiftleşme zamanı aralık ayında öyle yoğun bir koku yayıyor ki 1km den daha uzaktaki bir dişiyi bile kendine çekebiliyor.
Zibet, kedi pisliğine benzer ve öyle de kokar. Kuzey Afrika'da yaşayan zibet kedisinin, cinsel organının yakınındaki bir bezden savunma amacı ile salgıladığı merhemsi bir maddedir. Zibet kedisi bir kafese konur ve kızdırılır. Kedi öfkesinden sarımsı-kahverengi bir madde salgılar. Bu madde çok iyi inceltildiğinde çok hoş kokar.
Gri amber, amber balinasının barsaklarında oluşur. Buradan dışarı atılır ve gri bir kütle halinde denizin üzerinde yüzer. Özellikle İrlanda açıklarında rastlanan bu madde tezek gibi kokar ve çok nadir bulunduğu için pahalıdır.
Casteroum'a kunduz hayası da denir. Kunduzun anüsünün yakınındaki bir kesecikte bulunur.
SENTETİK KOKU KAYNAKLARI:
Günümüz parfümcülüğünde artık gerçek amberin ve miskin hiçbir önemi yoktur. Onların yerini aldatıcı benzerlikteki sentetik maddeler almıştır. İmbikten elde edilen kokuların tarihi 19.yüzyılın 30 lu yıllarında son buluyor. 1835 yılında Alman Kimyager Eilhard Mitscherlich nitrobenzolü bulmuştur. Kısa süre sonra da Liebig ve Wöhler acıbadem yağını taklit eden ve parfüm endüstrisi için önemli bir madde olan benzaldehiti bulmuşlardır. Görünüşte çok doğal ferahlık verici bir kokunun ardında çoğu kez kimyasal bir formül ve karmaşık bir addan başka bir şey yoktur. Sentetik koku maddeleri petrol, taşkömürü, terebentin, asetilen gibi maddelerden üretilmektedir. Tek tek parfüm reçetelerine adeta saf altın gözü ile bakılır ve firma kasalarında büyük bir gizlilikle saklanırlar.
PARFÜM NASIL SATIN ALINIR?
Parfüm satın almaya giderken koku duyumuzu etkileyecek aşağıda belirtilen şartlara dikkat etmek gerekir. Herşeyden önce eşiniz ya da partneriniz mutlaka yanınızda olsun.
1-Kokulu ve baharatlı ağır bir yemekten sonra
2-Bir hastalığın ertesinde
3-Herhangi bir tedavi görürken
4-Depresyonda iken
5-Hamile iken
6-Sigara içerken veya içtikten hemen sonra kesinlikle parfüm almaya kalkışmayınız.
Parfüm şişesi açılır açılmaz bir koku patlaması olur ki buna “doruk noktası” denir. Parfümün dayanıklılığı, etki süresi sabitleyicinin seçimine bağlıdır. Sabitleyiciler, uçucu kokulu yağları stabilize eden maddelerdir.
Parfümü doğrudan doğruya şişeden koklayarak değerlendirmek anlamsız ve yarasızdır.Çünkü konsantre biçimde solunan alkol yanılgıya neden olur. İyi bir parfümün gerçek kokusunu yayabilmesi için zamana ihtiyacı vardır. Bu yüzden karar vermeden önce yirmi dakika beklemek gerekir. Parfümleri değerlendirmek için parfüm el bileğine, elin tersine veya ön kola sürülür. Kokular karışmasın diye böyle dağıtılmışlardır. Bir defada ancak üç en fazla dört parfüm denenebilir. Çünkü deneyimsiz bir burun daha çok parfümü birbirinden ayırtedemez. Bazen deneme için parfümün bir kağıt şerite püskürtülerek denendiği olur. Bir süre beklenir ve koklanır. Bu yöntemin dezavantajı tenle temas olmadığı için soyut bir duyum alınmasıdır. En garantili yöntem ise bir beyaz eski fanila parçası alınır ve 24 saat koltuk altında tutulur.Sonra bundan şeritler kesilir ve parfümericide üzerlerine alınması düşünülen parfümler püskürtülür. Şeritler eve götürülür ve bir süre sonra ayrı ayrı koklanarak seçim yapılır. Böylelikle parfümlerin gövdenin özgün kokusuna nasıl tepki verdiği görülür.
Piyasada kokular çeşitli konsantrasyon biçimlerinde satışa sunulmaktadır.
PARFÜM: %15-20 arası aromatik maddeler ihtiva eder. Geri kalanı alkol olup 6 saat dayanır.
Eau de PARFÜM: %10-15 arası aromatik madde ihtiva eder geriye kalanı alkol olup 2-5 saat dayanır.
Eau de TOILETTE: %5-12 arası koku ihtiva eder geri kalanı alkol ve sudur. Kokular arasında en dayanıklı olanıdır.
Eau de COLOGNE: %2-3 parfüm vardır. Geriye kalanın çoğu sudur. 2 saat dayanır.
Eau FRAICHE: %3 parfüm ve geri kalanı sudur. 2 saat dayanır.
İlk kez alacağınız bir parfümün küçük ambalajını satın almalısınız.
PARFÜM NASIL KULLANILIR?
Parfümler gece ve gündüz farklı seçilmelidirler. Günlük kullanımda çok ağır olmayan kokular tercih edilir. Gece ise daha ağır ve kalıcı olanlar tercih edilebilir.
Saçlar parfümü taşımak için çok uygundurlar çünkü koku maddesini emme özelliğine sahiptirler.
Gövdenin parfüme en uygun bölümleri kan dolaşımının en güçlü olduğu yerlerdir. El bileği, ense, şakaklar, diz arkaları, ayak bilekleri, göbek, köprücük kemiği bölgeleri gibi. Buralarda parfüm en uzun süre kalır. Parfümün karekteri gövdenin bu bölümlerinden yayılan sıcaklığa göre değişiyor. Kulak ardı bölgeler parfüm sürmek için en kötü bölgedir. Bu bölgede yağ bezleri bulunmadığı için alkol cildi kurutup yaşlanmasına neden olabilir. Parfümlerin kalıcılığı tenden tene değişiklik gösterir. Parfümün hemen buharlaşmasının nedeni parfümün durmasını engelleyen ya da kısıtlayan deri yağının çok fazla salgılanması olabilir. Bazı uzmanlar parfümün nemli bir cilde sürülmesinin çok daha uzun ömürlü olacağını iddia ediyorlar. Bu nedenle duş aldıktan sonra parfüm sürmeyi deneyebilirsiniz.Aynı kokunun önce banyo köpüğü, sabunu ve vücut losyonu en sonunda da parfümün sürülmesinin kokunun daha kalıcı olmasını temin edeceği açıktır. Dağ gezintileri ve denizdeki güneş banyolarında parfümden kaçınmak gerekir. Parfüm deri eşya üzerinde leke bırakabilir. Parfüm kürkün üzerine değilde içine sürülebilir. İpek ve açık renk kumaşlar üzerine parfüm sürülmez. Parfüm özellikle keten, pamuk ve yün gibi doğal lifler üzerinde en iyi biçimde gelişir. Sentetik lifler üzerinde berbat gelişir ve az kalıcıdır.
Işık ,sıcaklık ve hava parfümün dostu sayılmazlar. Bu nedenle parfüm kullanıldıktan sonra şişenin ağzı kapatılır ve ışıksız serin bir ortamda muhafaza edilir.
“Parfüm, kadın şıklığına sihirli bir dokunuştur, görünümün altını çizen bir detay, kadının kişiliğini tamamlayan, görünmeyen bir ekstradır. Parfüm yoksa, mutlaka bir şeyler eksiktir.”
Gianni Versace
“İki insan birbirlerinin kokularını beğenmezler ise asla ilişkilerini sürdüremezler.”
Dr.Susan Schiffman
“Gerçek bir vücut temizliğinin sağladığı kendimize özgü kokunun yerini hiçbir parfüm alamaz.”
Dr.İrfan Dönmez